2 Ocak 2008 Çarşamba

depremlerin yıkıcı etkisi

Ancak depremin yıkıcı etkisi, en genel temel anlamda üç şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlar;* yerkabuğunun yerdeğiştirme hareketi,* çökme - fışkırmalar (sıvılaşma, kum sırtları vb.) ile* sarsıntıdır.İnşaat yapım teknikleriyle sonuncusunun zararı en aza indirilebilirken ilk ikisinin yaratacağı hasarı önlemek olanaksızdır. Çünkü, kıta kabuğunun 10 - 40 km kalınlığındaki üst bölümünün hareketi ve bu harekete bağlı çökme ile fışkırmalar söz konusudur.Yer değiştirme ve çökme - fışkırma olguları yanlızca ovada gözlenebilmektedir. Ova ve kayma alanları dışında olma olasılıkları sıfırdır.Ancak, Türkiye'de yıkıcı depremlerin1. nerelerde olacağı kesin olarak bilenebildiğinden ve 2. bu alanlar birinci sınıf tarım alanlarına denk geldiğindenyerdeğiştirme hareketi ile çökme - fışkırma sorun değil, tam tersine bir doğal zenginlik kaynağıdır. Adapazarı ve Menderes ovalarını dünyada ilk sıralara koyan, fayların tam da kendisidir. Bu durumda, bu eşsiz ovalara otoyol dolayısıyla sanayi ve yerleşim yerlerini sokmak doğaya ve bilime karşı gelmekten başka birşey değildir.Yıkıcı deprem kuşaklarının ülke yüzölçümüne oranı sadece‰ 5'tir. Bu da birinci sınıf tarım alanlarına denk gelmektedir. Bu konuda ilgililer (belediye başkanından TBMM başkanı aracılıyla tüm milletvekillerine ve başbakanından cumhurbaşkanına kadar) yıllardır bilgilendirilmesine karşın olumlu tek bir atılıma tanık olunamamıştır. Bu bağlamda, ilgili açıklamalar güncel örneklerle konu içerisinde verilmiştir."Bir deli kuyuya taş atar 40 akıllı çıkaramaz!" özdeyişinin en iyi örnekleri Türkiye'de mühendislik projelerinde yaşam bulmaktadır. Yazarlar, meslek yaşamları boyunca bu konuda sayısız acı örnekler tanık olmuşlardır. Hepsinin de faturası, ne yazık ki, halka yüklenmektedir.Baraj, termik santral, otoyol, demiryolu ile yerleşem ve sanayi alanlarının hatalı seçimi bu olumsuzlukların başında gelmektedir. Türkiye'de yerkabuğunun yer - değiştirme hareketinin ocağı çizgisellikler oldukça belirgindir. Bu çizgisellikler boyunca 1. Sınıf tarım ovaları faylar tarafından yaratılmıştır. Ayrıca bu ovaların hemen bitişiğinde kaya zeminlerinde depremin ne zaman olocağı konusunda güvenilir bilgi alınabilmektedir. Ancak, depremden korunmak; depremin ne zaman olacağını bilmekten çok, yıkımını ovalarda yaptığını bilmekten geçmektedir.Başka bir anlatımla, söz konusu Uzak - Doğu ülkelerinde okyanus kabuğu kıta kabuğunun altına daldığından; kırılma ve ezilmeler 10 - 30 km derinlikte olmaktadır. Oysa Türkiye'de, geniş ezik kuşaklar yüzeyde oluşmaktadır. Bilindiği gibi; Su yerçekiminin etkisinde baş aşağı akar. Türkiye'deki depremler de ana fay kuşakları içerisinde yinelenir durur. şu dağı da yarayım diye bir uğraşı içerisinde olmaz.KAF'ın kullandığı fay yüzeyi yaklaşık 60 milyon sene önce kıta - kıta çarpışmasının olduğu yerdir. Bu noktadan çıkarak depremin ne zaman olacağından çok nerelerde olduğuna bakmak yeterlidir.Bu son sorunun (nerelerde olacağı) yanıtı özellikle yerbilimciler tarafından kesin olarak bilinmektedir. Ancak, depremlerin sadece ova içerisinde yıkıma yol açtığını sokaktaki insan da bilmektedir. Yapılaşmanın ovanın dışında tutulması ve ovayı ova olarak kullanmak bilimin gereği ve doğanın emridir.Kocaeli, Düzce ve Orta depreminde bir kez daha kanıtlanmıştır ki, yıkım sınırı ova sınırları ile çakışmaktadır.1986 yılında, Erzincan'da; "her eve bir inşaat mühendisi göndereceğim ve ovayı imara açacağım."diyen yetkili ve yandaşları 1992 yılında ölen 3000 insanımızın 2000'inin ölümünden sorumludur. Eleştiri - özeleştiri bilimsel gelişmenin temel kaynağıdır. Devlet erki Devlete yapılan suçları affedebilir ancak, bireylere yapılanları bağışlama hakkı olamaz.Bütün bunlara karşın, bu ülkede aydınlık insanların sayısı yadsınılamayacak oranda yüksektir. Yurtseverlik, demokratiklik ve çağdaşlık gibi erdemlikler (güzellikler) için yorulmadan uğraş vermek, aynı zamanda bir insanlık görevi olsa gerek.

Hiç yorum yok: